Ama bize Zülkarneyn lazım

Sırtına Amerikan projektörü takarak gökyüzüne bakan Arap dünyası, Ramazanı 29’a bağladı…
Herneyse… Başka bir şeyden söz etmek istiyorum aslında…

Evrende, yeni gelişmeler var…

ABD, Rusya ve Çin (ve elbette mecburen İran, İsrail ve benzerleri) ipimizi çekmek için konsensus oluşturdular…

Cenevre sürecini yavaşlatan ve dayatılan Suriye şartlarını kabul etmeyen bir Türkiye, artık kabul edilir bulunmuyor…Bissürü bissürü başka sebepler da var tabi… Ama, Erdoğan’ın Mayıs ayındaki Amerika ziyareti, Rusya ve ABD açısından hiç de arzu edilir bir biçimde geçmedi…

Bu ziyaretin ardından ABD hem Rusya ve hem de Çin ile uzun uzun görüştüler ve tabii, olan Taksim’de oldu…

Amerika’nın Sesi Kemalist Ergenekon Teror Örgütü’nün Silivri’den verdiği Eylül/Ekim müjdelerini ve Saygıdeğer büyüğümüz ruhani hazretlerinin beyanatlarını defalarca paylaştık… O beyanatlarla birlikte, Taksim meselesinde mesajı alan büyüklerimizi ve saygıdeğer ruhanilerimizin tavırlarını da birlikte
düşünürsek, Erdoğansız bir Türkiye’nin, nasıl bir zihniyetin ellerine teslim edilmek istendiğini de anlamış oluruz sanırım…

Ancak, şeytanların sadece bu hususta değil, enerji ve iletişim alanlarında da oluşturdukları konsensuslar var ve şimdilerde, yeni projeleri gerçekleştirme öncesi, dünya pazarını paylaşma tartışmaları yaşıyorlar…

Eğer hızlı davranmaz ve yeni iletişim teknolojilerine uygun ağlarımızı kendimiz örmez isek, sanırım elimizde bulunan telefonlarımızı çöpe atmak zorunda kalacağız…

Siz siz olun, kendi ağımızı kurup kuramayacağımız belli olmadan, bize satmak için kıçını daha da bir yırtan, Alçak Küresel sermayenin elinde stoklanmış telefonlardan uzak durun… Eğer, onların ellerindeki bu çöplüğü satın almazsak, bir taşla iki kuş vurmuş olacağız:
1) Projelerini gerçekleştirme sürecini yavaşlatmak.
2) Zaten bir ayağı çukurda olan Küresel Sermayenin cankurtaranı olmamak…
Her ikisi de istikbalimiz için hayati bir önemi haiz diye düşünüyorum…

Ama, sadece söz konusu ettiğim hususta değil, asıl başka hususlarda acil bir şekilde iş yapmamız gerekiyor; Bunlardan biri, Nükleer enerji santrali ki, 3 veya 5 adet değil, aşağı yukarı 55 adet santrale ihtiyacımız var…

Emperyalizmin hegemonyasına tekrar girmemek için, sadece bunları yapmamız da yetmiyor… Ayrıca artık evrende, kim iki boynuz sahibi olursa, o adamdır… Gerisi yalandır…

Boynuzun biri Ziraat… Diğeri teknoloji… Yani sanayi.. Yani çelik…
Yecuc ve Mecuc’un şerrlerinden emin olabilmek için inşa etmemiz gereken bir set var. Bu seti Ziarat ve Teknoloji ile inşa edebilirsek, Allah’ın izniyle kıyamete kadar elleri bize ulaşamaz…

Mevcut ziraatimizi 7’ye, teknolojimizi ise aşağı yukarı 4’e veya 5’e katlamak zorundayız…

Ülkemiz, orta sınıfın olağanüstü biçimde yaygınlaştığı bir evreden geçiyor…
Dünün alt sınıf tabakası artık, bu günün orta sınıfı…
Kapıcılar, çöpçüler, hurdacılar dahi, alt sınıftan koptular ve hatta her an üst sınıfa atlama olağına dahi sahip olabilme imkanı bulabiliyorlar…

Ancak ülkemiz, %75 hizmet sektöründe çalışıyor… İşte bu iyi değil…
Herkes hizmet sektöründe çalışmak için yoğun çaba harcıyor çünkü, küresel tüketim kültürüne hemen sahip olmak, son model bir telefon edinmek ve alt tabakadan sıyrılmak istiyor…

Geçen gece, DGS sınavına giren bir arkadaşla, İmdat’la konuştum… 271 puan aldığını, makine veya enerji alanında okumak istediğini ancak, makine mühendislerinin imza yetkilerinin daha fazla olduğunu ve mesela Tüpraş gibi
yerlerde sırf bu yüzden, gazlar, sıvılar ve enerjiler hususunda eleman lazım olduğunda, enerji alanından mezun olanları değil, makine müh. alındığını söyledi…

Bunun adaletsizlik olduğu ama, ülkemizde çarkların böyle döndüğünü üzüntüyle konuştuk…Eğer enerji alanında mühendislik okursa,
Karabük’e gitmek zorunda olduğunu ancak, maddi durumunun da müsait olmadığını, Karabük’te iş bulabilme umudunun da olmadığını, bulsa bile, dersleri için yeterli bir sürenin kendisine kalmayacağını söyledi…

Ben de “bir yıl daha beklemesinin zaman kaybı olduğunu, enerji mühendisliğinin geleceğin en makbul işi olacağını, bir yerlerden burs bulup, mutlaka gitmesi gerektiğini, okul bitince daha yüksek lisans yapması gerektiğini telkin ettim… ve bu telkini, bu durumda olan her arkadaşa gözü kapalı yapmaya hazırım…

Avukat, doktor, öğretmen, tasarımcı, kılcı yüncü gibi, hizmet sektöründe olmanın artık pek de anlamı kalmadı…

Eğer, Ziraat, Enerji/Teknoloji hususlarında, olağanüstü atılımlar yapamazsak, diz üstü çökeriz ve buradan geri dönmek de kıyamete kadar gelecek nesillerimizin canını yakabilir…

Kehanetmiş gibi görünebilir ama, Şule’nin de dediği gibi, Su bu… 98’de kaynar, 102’de de… ama öyle ya da böyle, bu suyu kaynatmak zorundayız…

Peki…Tamam… Ama, Zülkarneynimiz kim olacak?.. Bu iki boynuzun sahibi kim?..

Başbakanımız, şu yazdığımı okusa, belki kızacaktır bana ama, o değil…
Evet, başbakanımız çok iyi bir işletmeci… Evet, vizyonu harika… Ama hayır, yeterli değil… Başbakanımız, yangından kurtulan malzeme ile yapılan bir inşaat… Kötü mü? Haşa!.. Çapımızdan da fazlası… Hak ettiğimizin de üstünde… Bu gerçek…

Ama bize, Zülkarneyn lazım…
Erbakan fikri güzeldi… İşletmeci değil… Üretici…
Merhum Erbakan’ın kafası ve Erdoğan’ın cesaretini taşıyan bir Zülkarneyn lazım bize ve mezhebi “Dert” olan bir zümre… Çelik gibi, zıpkın gibi bir zümre lazım…Kınayıcının kınamasından korkmayan, sabır ve salat ile iş yapan (dik duruş ve direnişini bozmayan) bir zümre…

Bu mümkündür.. Ben ahirete (yarınların çok çok güzel olacağına) yakinen iman ediyorum… Siz de inanın… Allah Azim’dir, Kerim’dir, Hakim’dir…
Yüsebbihu lehü mâ fis-semâvâti vel-ard. Ve hüvel-‘azîzül-hakîm…
Başarabiliriz Allah’ın izni ile…

Yazar: facebook.com/sosyologie

Yorum yapın