Atabeg nedir

Atabeg nedir Atabegler ne demek anlamı selçuklularda atabeg hakkında bilgiler

Selçuklular’da ve daha sonraki Türk devletlerinde kullanılan bir unvan.

Türkçe ata ve beg (bey) kelimelerinden meydana gelmiştir. Selçuklulardan önce, Karahanlılar ve Gazneliler gibi müslüman Türk devletlerinde böyle bir unvanın veya bununla ilgili olarak atabeg-lik şeklinde bir müessesenin varlığı hakkında bilgi yoktur. Oğuz geleneklerine bağlı büyük bir Türk boyu olan Selçuklular’ın atabeglik müessesesini İslâmiyet’ten önce kurulan Türk devletlerinden aldıkları, eski bir gelenek veya mü-esseseyi biraz değiştirmek suretiyle devam ettirdikleri düşünülebilirse de bu hususta da kayıt bulunmamaktadır. Bazı müsteşrikler. Orhun kitabelerinde kitabelerin yazıcısı olarak kaydedilen “Kül-tigin atası” lakabının “atabeg” mânasına geldiğini söylerlerse de bu husus da şimdilik kesinlik kazanmış değildir. Buna rağmen çeşitli Kafkas kavimleri arasındaki Türkler’in aile hayatlarında karşımıza çıkan atalık, Selçuklular’daki atabeglik ile az da olsa yakınlık göstermektedir. Kafkaslar’daki bazı Türk aileler küçük yaştaki çocuklarını terbiye ve eğitim için başka ailelerin yanına vermişler ve çocuğun eğitimi ile uğraşan bu ailenin reisine atalık demişlerdir. Kırım hanları şehzadelerine de bu usulün uygulanmış olması. Selçuklular’daki atabeglik müessesesinin atalık ile ilgili olabileceği düşüncesini kuvvetlendirmektedir.

Selçuklular’da atabeg unvanı ilk defa vezir Nizâmülmülk’e verilmiştir. Sultan Alparslan Malazgirt Zaferi’nden sonra oğlu Melikşah’ın devlet işlerinde tecrübe kazanması hususunda Nizâmül-mülk’ü görevlendirmiş, ona “Ata Hoca” veya “Atabeg’’ unvanını vermiştir. Ancak Nizâmülmülk’ten itibaren bu unvanla birlikte verilen vazife daha sonra yüksek bir devlet memurluğuna dönüşmüştür. Nitekim Selçuklu sultanları bilhassa uç eyaletlerini aile fertleri arasında taksim ederken henüz yaşlan küçük olan şehzadelere vasî ve mürebbi sıfatıyla genellikle kumandanlar arasında bir atabeg tayin etmişlerdir. Atabeg olan şahıs, yanında bulunan melikin terbiye ve öğretimi ile ilgilenir, eyaleti onun adına yönetirdi.

Sultanların yanı sıra önemli merkezlerde bulunan melikler de kendi çocuk-larına atabeg tayin ederlerdi. Meselâ Melikşah’ın kardeşi Suriye Meliki Tâcüddev-le Tutuş, oğulları Rıdvan ile Dukak’a birer atabeg tayin etmişti. Melikşah’ın ölümünden sonra saltanat mücadelesine katılan Tâcüddevle Tutuş, yeğeni Berkyaruk’a mağlûp olup hayatını kaybedince oğullarından Rıdvan Halep’te, Dukak ise Dımaşk’ta birer meliklik kurdular. Du-kak’ın ölümünden kısa bir süre sonra atabeği Zahîrüddin Tuğtegin, Dımaşk-Sam Atabegleri, Böriler veya Tuğteginli-ler denilen atabegliğin temelini attı (497/ 1104). Oğlu Böri ve halefleri Haçlılar’la uzun mücadelelere girdiler. Tuğteginli-ler’in hâkimiyetine Nûreddin Mahmud b. Zengî 1155 yılında son verdi.

Sultan Melikşah’tan sonra saltanatı ele geçiren oğlu Berkyaruk da kardeşi Muhammed Tapar’a Gence ve civarını verdiği zaman kumandanlarından Kut-luğ Tegin’i ona atabeg tayin etmişti. Ayrıca Sultan Berkyaruk henüz beş yaşında bulunan oğlu Melikşah’ı veliaht tayin ettiğinde Emir Ayaz’ı onun atabegliğine getirdi. Büyük Selçuklular ve Suriye Sel-çukluları’nın yanı sıra atabeglik mües-sesesi Kirman, Irak ve Anadolu Selçukluları’nda da görülmektedir. Kirman Selçukluları’nda Sultan Tuğrul Sah devrin de Alâeddin Bozkuş, Behram Şah ve Arslanşah devirlerinde Kutbüddin Mu-hammed ile Reyhan meşhur atabegler arasında sayılır.

İlk Irak Selçuklu sultanı olan Mahmud, oğullarından Alparslan’ın atabegliğine İmâdüddin Zengî b. Aksungur’u, Ferruh Şah’ın atabegliğine ise Hille Emîri Dü-beys b. Sadaka’yı tayin etmişti. Bunlardan İmâdüddin Zengi’ye ayrıca Musul’un iktâ edilmesiyle, tarihe Zengiler veya Musul Atabegleri adıyla geçen yeni ve çok güçlü bir atabegliğin temeli atıldı (1127). Sultan Mahmud’a sadakatten ayrılmayan Atabeg Zengî, sultanın 1131 yılında ölümü üzerine çıkan saltanat mücadelelerinde Mesud b. Muhammed Ta-par’ı destekledi. Hatta onun kardeşi Selçuk Şah ve atabeği Karaca Saki ile mücadeleye girdi. Daha sonra da İrak Selçuklu tahtını Melik Alparslan’a kazandırmak için zaman zaman mücadelelere katılan Atabeg Zengî, ömrünün sonuna kadar (1146) Büyük Selçuklu Sultanı Sencer’e bağlılıktan ayrılmadı.

Atabeg Zengî’nin ölümünden sonra Musul Atabegliği oğullan arasında taksim edildi. Büyük oğlu Seyfeddin Gazi. Musul merkez olmak üzere Kuzey Irak’a. Nüreddin Mahmud ise Halep merkez olmak üzere Kuzey Suriye’ye hâkim oldular.

Tâbi oldukları Büyük Selçuklu Devleti’nin yıkılışı (1157), Irak Selçuklu Devleti’nin iç karışıklıklara düşmesi ve Nûred-din Mahmud’un bağımsızlığını ilân etmesiyle sonuçlandı. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’dan Mısır’a kadar çok geniş topraklara sahip olan bu atabeglik, Nû-reddin Mahmud zamanında en haşmetli devrini yaşadı. Nüreddin Mahmud’un ölümü (1174), bu atabegliğin zamanla Eyyûbî hâkimiyetine girmesine sebep oldu. Halep ve Dımaşk kolunun 1181’de tamamen Eyyûbî tâbiiyetine girmesine karşılık Musul şubesi zaman zaman bağımsız bir şekilde 1222 yılına kadar varlığını sürdürdü. Bu atabegliğin en dikkate değer mücadelesi Haçlılar’a karşı oldu.

Yine Irak Selçuklu Sultanı Mesud’un Arrân valiliğine tayin ettiği Şemseddin İldeniz, onun ölümünden (1157) sonra çıkan taht kavgalarında desteklediği Ars-lanşah’ı tahta çıkarmaya muvaffak olmuştu. Arslanşah da minnettar olduğu İldeniz’e “atabeg-i a’zam” unvanını verdi. Bu suretle Azerbaycan’ın büyük bir kısmı ile Arrân ve Cibâl bölgelerini içine alan büyük bir sahada ildeniziiier veva Azerbaycan Atabegleri denilen bir başka atabeglik ortaya çıktı. ildeniz’in

münden sonra yerine geçen Cihan Peh livan kendisini atabeg ilân etti ve Irak Selçuklu Devleti’nin bütün İdarî ve siyasî işlerini eline aldı. Pehlivandan sonra yerine kardeşi Kızılarslan atabeg oldu (1186) Son Irak Selçuklu sultanı olan III. Tuğrul onun atabegliğini tanımak zorun’ da kaldı. Kızılarslan’dan sonra sırasıy-la Giri? Kutluğ inanç (1191). Ebû Bekir (1195, ve Özbek (1210) Azerbaycan atabeği oldular.

Selçuklular’ın Fars hâkimi Melikşah’ın atabeği olan Muzafferüddin Sungur Sal-gurlular denilen ve 1148-1286 yılları arasında İran’ın Fars bölgesinde hüküm süren atabegliği kurdu. Oğuzların Salgur veya Salur boyuna mensup olan Salgur-lular ilk önce Selçuklular’a, daha sonra da Hârizmşahlar ve Moğollar’a tâbi oldular. Fars Atabegleri doğrudan doğruya Moğol hâkimiyeti altına girdikleri 1286 yılına kadar 138 yıl hâkimiyetlerini sürdürdüler.

Diğer bir atabeglik de Musul Atabeği İmâdüddin Zengi’nin Türkmen asıllı kumandanlarından. Urfa valisi ve daha sonra Musul nâibi olan Zeynüddin Ali Küçük b. Begtegin tarafından Erbil’de kuruldu. Ali Küçük ölünce oğlu Yûsuf’un atabeği olan Mücâhidüddin Kaymaz. Yûsuf’u kardeşi Muzafferüddin Kökböri’ye karşı koruyarak onun Erbil hâkimi olmasını sağladı (1163). Kökböri Bağdat’taki halifeye yaptığı şikâyetten sonuç alamayınca. Musul atabeği olan II. Sey-feddin Gazi’nin hizmetine girdi. Daha sonra da Selâhaddîn-i Eyyûbîye tâbi olan Kökböri. kardeşi Yûsufun Ekim 1190’da ölümü üzerine Erbil Beyliği’nin başına geçti ve 1232 yılında ölümüne kadar bu Türk beyliği Erbil ve çevresinde hüküm sürdü.

Atabeglik müessesesini devam ettiren bir diğer Türk devleti de Anadolu Sel-çukluları’dır. Sultan I. Kılıcarslan ölünce (1107) dul kalan karısı Ayşe Hatun, Ar-tukoğullan’ndan Belek’e müracaat ederek oğlu Malatya Sultanı Tuğrularslan’ın atabegliğini üstlenmesini istedi. Ayşe Hatun’un bu isteğini kabul eden Belek onunla evlenerek Malatya’ya da hâkim oldu (1113) I. Alâeddin Keykubad, Erzincan ve yöresine vali tayin ettiği Mübâri-züddin Ertokuş’u oğlu II. Gıyaseddin Key-husrev’e, Mübârizüddin Armağanşah’ı da diğer oğlu II. izzeddin Keykâvus’a atabeg tayin etti. Anadolu Selçuklu Devletinin Kösedağ mağlubiyetinden (1243) sonra moğolların mağlubiyetinden (1243) yetler’i Moğollar’ın Anadolu’daki hâkimiyeti sırasında atabeglik müessesesinin devam ettiği görülmektedir. Ancak atabeg-i a’zam unvanı ile vazife gren bu yetkili devlet memurunun, Büyük Selçuklu ve halefleriyle Anadolu Selçuklular’nda olduğu gibi, ordu sahibi olmayıp bir nevi danışman ve denetleyici görevi yürüttüğü bilinmektedir.

Atabeglik müessesesi diğer Türk devletlerinde de vardır. Meselâ Sultan Alâ-eddin Muhammed Hârizmşah, Toğan-Şah’ın oğlu Sencerşah’a Mengli Beg’i. Tekiş’in oğullarından Yûnus Han’a Ma-yacıkı, oğlu Rükneddin Gursançtı’ya da Yığan Taysı’yı atabeg tayin etmişti. Hârizmşahlar devrine ait metinlerde rastlanan ulug lala beg” tabirinin atabeg karşılığı olduğunu belirten tarihçiler de vardır. Nitekim “lala” tabiri Anadolu Selçukluları’nın son devirlerinde ortaya çıkmıştır. Ancak lala denilen kişinin. Selçukluların önceki devirlerinde olduğu gibi, askerî ve mülkî yetkilerinin olmadığı, sadece lalası olduğu melikin eğitimiyle ilgilendiği anlaşılmaktadır. Gerçi Büyük Selçuklu sultanlarından Muhammed b. Melikşah’ın Lala Karategin adında bir hamisi varsa da bu şahsın askerî ve mülkî herhangi bir yetkisinin olup olmadığı bilinmemektedir.

Anadolu Selçuklu sultanları kendilerine tecrübeli bir kumandanı atabeg tayin ederlerdi. Hükümdar atabeği olarak adlandırılabilecek bu beyler büyük divana katılır ve devlet işlerinde önemli rol oynarlardı.

Eyyübîler’de de atabeglik müessesesi çok az değişiklikle devam etti. Selâhaddîn-i Eyyübînin oğlu el-Melikü’l-Fâzıl Ali, el-Melikü’l-Mansür Muhammed b. Azîz’in atabeği idi. Atabeglik Yemen Eyyûbîleri tarafından da askerî bir vazife ve unvan olarak kullanılmıştır. Melik Muizzüddin Aybeg, Şeceretü’d-Dür zamanında “ata-begü’l-asâkir” olarak tayin edilmişti. Sonraları Eyyübîler’de başkumandan olarak görülen atabegü’l-asâkir, Memlükler zamanında da aynı şekilde saltanat nâibliğinden sonra devletin en yüksek ve nüfuzlu makamı olarak varlığını sürdürmüştür. XIII. yüzyılın ikinci yarısında bu vazifede bulunanlara atabeg veya atabegü’l-cüyüş” denirdi. Meselâ Emîr Moncuk bu görevi saltanat nâibliği ile birlikte yürütüyordu.

Selçuklu Devleti’nin tesiriyle İran Mo-ğolları da atabeglik müessesesini kurmuşlardı. Olcaytu, Emir Sevinç’i oğlu Ebû Said’e atabeg tayin etmiş ve onu dokuz yaşlarında Emir Sevinç’le beraber Horasan’a göndererek buranın idaresini vermişti. İlhanlı idari teşkilâtının etkisi altında kalan Celâyirliler de emîrü’l-ümerâlara atabeg unvanı vermişlerdi.

Akkoyunlular ve daha sonra Safevîler tarafından da bu müessese devam ettirilmiştir. Küçük yaştaki şehzadelerini ülkenin sınır vilâyetlerinin idaresine tayin eden 1. Sah İsmail, o bölgenin tecrübeli ve büyük kumandanlarını nâib ve mü-rebbi sıfatıyla ve lala unvanıyla onların yanında görevlendiriyordu. Sultan Rüm-lû Şah Tahmasb’ın, Durmuş Han Şumlu Şah Mirza’nın lalası idiler. Bu müessese mahiyeti bakımından zamanla değişikliğe uğramakla beraber İran’da hüküm süren Türk sülâlelerinde XIX. yüzyıla kadar varlığını devam ettirmiştir. İran’daki son Türk sülâlesi olan Kaçarlar’ın sarayında şehzade mürebbilerinin en büyüğüne lalabaşı denilmekteydi. Aynı şekilde Osmanlılar’da da sancağa çıkarılan şehzadelerin yanına, devlet tecrübesi olan bir kişi lala unvanıyla verilmiştir.

İznik Rum İmparatorluğu’nda “beg” unvanlı bir Türk lalanın bulunması, Gürcü Kraliçesi Thamara’nın protokol itibariyle vezirden sonra gelen atabeglik müessesesini ihdas etmesi, bu Türk geleneğinin Ortaçağ hıristiyan devletleri tarafından da benimsendiğini göstermektedir.

Selçuklular zamanında önceleri bir unvan olarak ortaya çıkan ve zamanla önemli bir devlet memuriyeti şekline dönüşen atabeglik, sonraları atabeglerin yanlarında bulunan şehzadelerin anneleriyle evlenmeleri sebebiyle daha önemli bir mevki durumuna gelmiştir. Ata-begler doğrudan Selçuklu sultanına bağlı olup bulundukları bölgelerde onların nâibi sıfatıyla âdeta yarı bağımsız bir hükümdar gibi hareket ediyorlardı. Ölen bir atabeğin yerine bazan oğlu tayin edilirdi ki bu Ortaçağ’da memuriyetlerin babadan oğula intikal etmesi esasına bağlıdır. Sultanlar şehzadelerin herhangi bir tahrike kapılarak isyan etmelerini önlemek gayesiyle atabegleri hem tecrübeli hem de en güvenilir emirler arasından seçerlerdi. Hükümdarların ölümünde meydana gelen taht kavgaları sırasında bazı atabeglerin görünürde nâibi olduğu şehzadeyi tahta çıkarmak, gerçekte ise bütün ülke yönetimini ele geçirmek için iç savaşlara sebep oldukları görülmektedir.

Merkezî otoritenin güçlü olduğu dönemlerde atabegler bağımsızlık yolunda açıkça faaliyette bulunamamışlar, ancak devlet otoritesinin zayıflamasıyla ata-beglerin birçoğu vasîsi veya nâibi bulundukları şehzadelerin yerine kendi adlarına hâkimiyetlerini icra etmeye başlamışlardır. Böylece atabeglerle anılan birtakım hanedanlar kurulmuştur.

Atabeglik Eyyûbîler’de ve Memlükler’in ilk devirlerinde Selçuklular zamanındaki mahiyetini korumaktaydı. Bunu takip eden devirlerde ordu kumandanlığı şekline dönüştü. Hatta Memlükler’in Halep ve Şam nâibliklerinde bunlara atabeg veya atabegü’l-cüyûşun yanı sıra beylerbeyi dahi denilmeye başlandı. XV. yüzyıla kadar önemini koruyan atabeglik müessesesi, bu yüzyılda eski önemini kaybederek üçüncü derecede bir makam haline geldi. Bunu takip eden yüzyıllarda ise atabegler askerî kumandanlık görevlerini de kaybederek saraylarda şehzadelerin mürebbileri ve öğretmenleri (lala) haline geldiler (ayrıca bk. lala).

Kaynak: Diyanet islam ansiklopedisi

Yorum yapın